Gelişen şehirler, yalnızca yeni binalarla, genişleyen yollarla ya da artan nüfusla büyümez. Gerçek gelişim; hizmetlerin, altyapının, sosyal donatıların ve yaşam kalitesinin eş zamanlı olarak artmasıyla olur. Peki ya Ağrı? Son yıllarda batıya doğru hızla büyüyen bu şehir, fiziki olarak genişlese de hizmet kalitesi bakımından hâlâ 1980’lerin dar kalıplarından çıkamamış durumda.
Bir Mahalle Değil, Koca Bir Şehir: Fırat ve Abide
Ağrı’nın Fırat ve Abide Mahalleleri artık birer “mahalle” olmaktan çıktı. Nüfus yoğunluğu, barındırdığı kurumlar, konut yapısı ve sosyoekonomik canlılık açısından neredeyse başlı başına bir şehir konumundalar. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi burada. Şehirdeki en büyük sağlık kurumu olan Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi burada. Ağrı İl Jandarma Komutanlığı, 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı yine bu bölgede. Buna rağmen, bölgede bırakın banka şubesini, doğru düzgün bir ATM bile yok!
İnanması güç ama bu mahallelerde yaşayan binlerce insan, basit bir havale işlemi, bir fatura yatırma, bir kargo gönderimi veya teslimi için her gün şehir merkezine gitmek zorunda kalıyor. Üstelik bu sadece bireysel vatandaş için değil, küçük esnaf için de ciddi bir zaman ve iş gücü kaybı anlamına geliyor.
Merkeze Mahkûm Edilen Hizmetler
Bugün Ağrı’daki kamu bankaları – Ziraat, Halkbank, Vakıfbank – sadece merkezde, dar bir alanda kümelenmiş durumda. Özel bankalar da aynı şekilde... PTT şubesi? O da öyle. Kargo şirketleri? Hepsi şehir merkezinde birkaç sokakta sıkışmış.
Halbuki günümüzde en küçük ilçeler bile en azından mahalle ölçekli hizmet şubelerine kavuşmuş durumda. Ağrı gibi genç nüfusu yoğun, geniş bir şehirde bu hizmetlerin neden yaygınlaştırılmadığını sormak hakkımız değil mi?
Bu merkezde toplanmışlık, zincirleme mağduriyetler yaratıyor:
Şehir içi trafik yoğunlaşıyor,
Vatandaş zamanını yolda harcıyor,
Şube önlerinde uzun kuyruklar oluşuyor,
Esnaf işini gücünü bırakıp merkezde vakit öldürüyor,
Kamu personeli işlerini aksatıyor.
Ve daha kötüsü, bu sorun yıllardır bilinmesine rağmen kimsenin elini taşın altına koymaması.
Peki Kim Sorumlu?
Bu sorunun bir değil, birçok muhatabı var.
Öncelikle bankalar... Kâr odaklı çalışan bu kurumların yeni şube açma konusunda isteksiz davrandığını biliyoruz. Ancak kamu bankalarının sosyal sorumluluğu da vardır. Ziraat Bankası, bir tarım şehri olan Ağrı’nın en yoğun nüfuslu yerinde neden şube açmaz? Vakıfbank, üniversitenin hemen yanına bir mobil ofis bile neden kurmaz?
İkinci olarak PTT... Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı bu kurum, taşrada bile erişilebilirliği artırmak zorundayken, neden Fırat ve Abide gibi yoğun bölgelerde sadece merkez şube ile yetinir?
Ve elbette yerel yönetimler:
STK, İl Özel İdaresi, Ticaret ve Sanayi Odası, kamu kurumları bu talepleri neden yüksek sesle dile getirmez? Bu şehri yönetenler, bu şehirde yaşamıyor mu? Bu sıkıntılar gözlerinin önünde yaşanırken neden hâlâ bir adım atılmıyor?
Çözüm Bu Kadar Zor mu?
Hayır, çözüm aslında çok basit. Planlama, koordinasyon ve biraz da niyet yeterli.
Kamu bankaları, PTT ve kargo firmaları nüfusun yoğun olduğu yere şube açabilir.
Ticaret Odası, esnafın bu konuda yaşadığı mağduriyeti raporlayarak kamuoyu oluşturabilir.
Bu işler sanıldığı kadar zor değil. Yeter ki bu şehir, 80’lerde kalmasın. Yeter ki yönetenler, halkın yaşadığı gerçekliği sahada görebilsin.
Son Söz: Ağrı Daha İyisini Hak Ediyor
Fırat ve Abide Mahallelerinin toplam nüfusu, Ağrı’nın neredeyse üçte ikisini oluşturuyor. Bu bölgelerde yaşayan insanlar, her gün kamu hizmetlerine ulaşmak için vakit harcıyor. Öğrencisi, memuru, yaşlısı, engellisi, esnafı... Herkes aynı sistemsizlikten şikâyetçi.
Bu şehir artık sadece bir il merkezi değil; doğunun yükselen kentlerinden biri olmalı. Ama bu, sadece yollarla, tabelalarla değil; etkin, adil ve yaygın kamu hizmeti ile olur.
Ve unutmayalım:
Bir şehirde hizmet, sadece “merkez”e değil, her noktaya eşit dağılmalı.
Çünkü merkezdeki bir masa, Fırat Mahallesi’ndeki bir vatandaşın yükünü hafifletmiyor.