Muhammed Balcı

Niyet Varsa Yol Bulunur

Muhammed Balcı

Global dünyada, insanların birçoğu artık meta haline gelmiş ve hizmet kavramının içi boşaltılmıştı.

Bilgelik çağının yerini bilgisizlik, hizmet ve aidiyet kavramlarının yerini ise gösterişler “mış” gibi kelime grupları yer almıştı.

Hem ne diyordu Yusuf Atılgan; “ Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak.”

Tarım ve hayvancılığın ön planda olduğu şehrimizde, yağmurlar yağmış, güneşin toprağı en güleç tavrıyla selamladığı günleri hep birlikte yaşıyoruz.

Artık hasat günlerine göz kırpmış, 1 yıllık emeklerimizi alacağımız günlerin mutluluğunu tüm benliğimizde yaşamaya başladığımız günlerin eşiğinden içeri adım atmıştık.

Geçtiğimiz günlerde amcam ve kuzenlerim ile “Tahir Elçi” meydanında bir iş amaçlı gezinirken, amcamın bir tanıdığı bizlere seslenmiş ve bir kahveye davet edilmiştik.

Kahveci sıcak ve limonlu çaylarımızı getirmiş konu işten, güçten, ve bu sene topraktan ne kadar şeker pancarı alırız muhabbetinden açılmıştı.

Derken yaşlı bir amca sohbetimize kulak kesilerek, sandalyesini masamıza doğru çekip oturuvermişti.

Yaşlı amcamıza bir çay getirmesi hususunda kahveciye seslendim.  

Yaşlı amca; Benim çay “demli” olsun diye belirmişti.

Sonrasın da sigara tabakasında “tütün” doldurduğu sigaralarından birini çıkarıp yaktı .

Sohbetin koyu noktasında, sigara dumanları eşliğinde başladı sözlerine..

Kendisinin de geçen yıl tarlasına şeker pancarı ektiğini, şeker fabrikasına verdiğini söyledi.

Aynı zaman da sezon sonunda hem hayvanlarına yem olsun, hem de yaşam döngüsünü devam ettirebilmek adına “küspe” ticareti yaptığınıda anlatıyordu.

Bir an benimle göz göze gelerek, bak genç kardeşim sana başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum dedi.

Ben de hiç tereddüt etmeden, buyur amca seni dinliyorum dedim.

Artık “BASTON” taşımıyorum dedi bana..

Bir an anlam veremedim.

Heralde bir hastalığı vardı ve yürümekte zorlanıyordu. Hastalığı geçtiği için “ Baston” taşımayı bıraktığını düşündüm.

Hayırdır amca dedim. Ameliyat mı oldun?

Gülümseyerek, ben değil ama “ İnsanlar” ameliyat oldu dedi..

Kafam iyice karışmış, hatta amcanın ruhi sağlığından şüpheye düşmüştüm.

Galiba Yaşlı Amca’da kafamın karıştığını anlamış ve gözlerimde ki anlamsız bakışları farketmiş olacak ki, anlatmaya başlayıvermişti.

Bak evladım, ben “Bastonu” sağlık sebeplerimden ötürü değil, kendimi koruma amaçlı yanımda taşıyordum.

Yıllardan beridir “küspe” sırasına gireriz. 
Ve orada yaşanan haksızlıklar ve adaletsizliklerden ötürü, kimi zaman insanlarla kavga eder, kimi zaman da gelebilecek “fiili” müdahaleye karşı kendimi savunma amaçlı taşıyordum “bastonu” dedi.

Geçtiğimiz yıl yine bastonumla beraber “küspe” sırasına girmiştim.

Yine bir kargaşa ve arbede beklerken, herkesin sistematik bir şekilde hareket ettiğini görmüş, kimsenin bir diğerinin hakkını gaspetmediğini ve zulmetmediğine şahit olmuştum.

“Tabi bu konuya şaşıran bir tek ben değildim dedi” yaşlı amca..

Orada bulunan bir kaç kişiye sordum hatta.

Ne oldu yahu?
Şu ana kadar hiçbir olay çıkmadı.

Kimse tartışmadı ve kavga etmedi.

Ne oldu bu insanlara dedim?

Kapıda bulunan güvenlik görevlisi dahil oldu sözlerime.

Amca dedi..

Artık eski düzen yok!!

Yeni gelen müdürle beraber, adaletin,hakkın ön planda olduğunu söyledi.

Hatta müdür bu konuyu “güvenlik görevlileri” dahi suistimal etse, en çok çekindiği durum “insan ekmeğidir” ama ona rağmen kimsenin gözünün yaşına bakmayacağını söylemiş.

Yaşlı amcamızın bir an gözleri dolmuş, ve elindeki bastonu yere fırlatmış.

Artık kendimi ve hakkımı korumam için bastona ihtiyacım yok demiş.

Ve bu bastonu alıp,Şeker Fabrikası Müdürü “Kürşad Erdoğan’a” hediye ettiğini söyledi.

Amca kalkıp gitti. Ve ben bu durumdan çok etkilenmiştim.

Ülkemiz Milenyum çağında olmasına rağmen, ilimizin hala feodal düzende yer almasına ve insanlarımızın bu kadar ilkel tutum içerisinde olması canımı acıtmıştı.

Amca da suç yoktu. Amca tamamen içgüdüsel davranıyordu.

Amcayı bu duruma sokan bizim hak hukuk bilmez yapımız, birbirimizin haklarına saygı göstermekte olan acizliğimiz ve bencilliğimizdi.

“Baston” bu şehirde ki insanların kendi haklarını savunma materyaliymiş meğerse.

Artık “Bastona” gerek yokmuş!

İnsanlarımızın hakkına,hukuğuna, emeğine sahip çıkabilecek “Kürşad Erdoğan” varmış.


Bundan bir kaç ay önce ben de kendisini kaleme almıştım. Ama bu durumu yaşayınca siz değerli okurlarıma dilim döndüğünce, kalemim elverdiğince anlatmak istedim.

Bizler zaten Kürşad Müdürü biliyoruz.

Fabrikaya ve şehrimize kattığı değerleri takip ediyoruz sürekli.

Kendisinin “Koltuk Müdürlüğü” yapmadığını, aksine “ işçilerin” giymiş olduğu “işçi tulumunu” giyerek  fabrikada ki arıza gösteren makinaların onarımı için iş başına geçtiğini de biliyor ve duyuyoruz.

Vatandaşlarımızı sisteme entegre ettiğin için, onların kendi aralarında yaşayabilecekleri münakaşaları ortadan kaldırdığın için, en önemlisi bu “Fabrika’da” adalet var duygusunu insanlarımızın iç dünyasında yeşerttiğin için..

Teşekkürler “Kürşad Erdoğan”..

Sizlere veda ederken, şans ve adanmışlık üzerine bir atasözü paylaşarak veda etmek istiyorum.

''Eğer bir adam şanslıysa başına gelecek iyi şeylerin boyutlarını önceden bilmek mümkün değildir. Onu Fırat nehrine atın, yüzerek çıktığında elinde bir inci tanesi olur.

Babil atasözü.

Kalın Sağlıcakla

Yazarın Diğer Yazıları