Meydanlar şehirlerin kalbi ve kimliğidir. Bir şehirden söz edildiğinde akla ilk gelen mekânlar, esasında o yerin ruhunu ve karakterini yansıtan alanlardır. Bu yüzden tarihi izler taşıyan, önemli yapıları ve sanat eserlerini barındıran şehirler hep daha cazip olmuştur. Ancak bizim gibi yakın tarihte il statüsü kazanmış şehirler için durum pek de aynı değildir.
Modern dünyanın kadim şehirlerinin sahip olduğu imkânlardan yoksun oluşumuzun yanı sıra, geçmişten izler taşıyan ihtişamlı meydanlar, simge yapılar ve hikâyelerden de mahrumuz. Öyle ki son yüzyılda bile ilimizin merkezinde, genç yaşlı herkesin hafızasında yer edecek simgesel bir yapı inşa edemedik.
Evet, Ağrı merkez yerleşkesini simgeleyen herhangi bir tarihi yapı veya mimari eser bulunmuyor. Yakında yüz yılını dolduracak bir şehrin, kuruluşundan bugüne kadar mimari, estetik, doğal güzellik ve çevre düzenlemesi bakımından iz bırakacak sembol mekânlara sahip olmayışını sorgulamak gerekmez mi?
Aslında Ağrı Merkez Camii'nin yıkılıp yeniden yapılması sürecinde bu fırsatı yakalamıştık. Şehrin en işlek noktasında bulunan cami, yeni bir mimari anlayışla inşa edilse ve hemen yanındaki Ordu Evi yıkılarak yerine yeşil, geniş ve estetik bir meydan yapılsaydı, şehir merkezine nefes aldıracak tarihi bir doku kazandırılmış olurdu. Ne yazık ki, şehrimize değer katacak birçok fırsatı kaçırdığımız gibi bu imkânı da doğru değerlendiremedik.
Oysa bir şehre kimlik kazandırmak, mülki idarecilerin, belediyelerin ve siyasetçilerin -iktidarı muhalefetiyle- asli görevidir. Bu gariban şehre daha fazla yatırım yapılmasını sağlamak, bu insanların boynunun borcudur. Yapılan yatırımları takip etmek ve korumak ise şehrin sorumluluk sahibi her ferdinin görevidir. Büyük ya da küçük her yapılaşma, bir bütünün parçası olarak düşünülmeli ki şehrimize bir kimlik kazandırılsın.
Ağrı’nın şehir merkezinde geçmişten bugüne ulaşan tarihi mekânlar kalmamış olabilir. Bari bizler, fiziki yapısı, taşıdığı ruh ve estetik görünümüyle gelecek nesillere planlı iyi bir şehir bırakalım. Biliyorsunuz, şu an belediyemiz tarafından düzenlemesi yapılan ve adına “Dengbêj Şakîro Meydanı” verilmesi düşünülen alanda yoğun bir çalışma yürütülüyor.
İlgililere naçizane çağrım: Burada meselemiz yalnızca beton dökmek değil, bu yapıyla kente bir ruh kazandırmakolmalıdır.
- Meydandaki yapılar ahşap ve Ağrı’ya has taşlarla kaplanarak şehre özgün ve tarihi bir kimlik kazandırılmalı.
- Bir “Dengbêj Evi” kurulmalı; buradan kültürümüz yeni kuşaklara aktarılmalı.
- Ağrılı yazar, şair ve sanatçıların hem eserlerine yer verilmeli hem de halkla buluşmaları için onlara alan açılmalı.
- Yerel ve ulusal düzeyde kültür, sanat, spor gibi alanlarda başarılar elde etmiş hemşerilerimizin tanıtımına alan oluşturulmalı.
- Ehmedê Xanî’nin öğütleriyle inanç değerlerimiz,Dengbêj Şakîro ve Evdalê Zeynikê’nin kılamlarıyla da tarihi ve kültürel zenginliğimiz meydana işlenmeli.
Kısacası, bu meydan bir taş yığını değil; şehrin kalbi olmalı. Kentin tarihine, kültürüne ve değerlerine katkı sunmalıdır.
Amaç, bu meydanı şehrin en bilinen ve hareketli noktalarından biri haline getirmek olmalıdır. Çünkü böylesi meydanlar, insanların buluşma alanı, şehirlerin çekim noktasıdır. Bugün İzmir denince Konak, İstanbul denince Taksim, Diyarbakır denince Dağkapı, Erzurum denince Yakutiye Meydanı akla geliyorsa, Ağrı için deböyle bir kazanım olabilir. Bu meydan, şehrin nefes alması için yeterli bir yeşil alana sahip olmayabilir; ama en azından kültürel ve sosyal aktivitelerin icra edildiği doğal bir sahne olmalıdır. Temennimiz, şehir merkezinde nefes alabileceğimiz, şehrin kalbi olacak büyük ve yeşil bir kent meydanının da en kısa sürede hayata geçirilmesidir.
Yaşadığımız şehirde daha doğru ve anlamlı adımların atılmasını istiyorsak birlikte gayret etmeliyiz. Bu nedenle her fırsatta dile getirdiğim öneriyi bir kez daha yineliyorum:Şehrin değişimi ve gelişimi için Ağrı’yı dert edinen sivil toplum kuruluşları, basın mensupları, kanaat önderleri, yazar-çizerler, aydınlar, akademisyenler, sporcular ve sanatçılar; herkesin daha yaşanabilir bir şehir için ortak hareket etmesi şarttır. Gelişen şehirlere bakıldığında, en belirgin farkın birlikte hareket etme kapasitelerinin yüksek, istişare kültürlerinin geniş ve şehir için kararlılıkla uzlaşma sağladıkları görülmektedir.
Bu yüzden bizim; benlik kavgası vermekten ve ego tatmininden uzak duran vicdanlı siyasal aktörlere… Halka hizmet için gerektiğinde makam, mevki ve unvan kaybetmekten çekinmeyen dertli bürokratlara… Sahip oldukları zenginlik ve imkânları, evladı oldukları şehir için iş ve aşa dönüştürmekten gurur duyan duyarlı iş insanlarına çok ihtiyacımız var.