AĞRISI BİTMEYEN ŞEHİR
Bir şehir adıyla bu kadar mı uyumlu olur diye düşünmeden edemiyor insan? Çünkü ağrıları hiç bitmiyor Ağrı’nın. Adeta;havası, dağı, toprağı mahzunluk kokuyor, nehrinde mutsuzlukağaçlarında umutsuzluk dökülüyor. Taşı, toprağı kederli,insanı dertli bir şehir. Sanki işsizlik, ilgisizlik ve bencillik bir araya gelip şehrimizin adını belirlemişler.
Aslında bazı aksaklıklar olsa da ülkemizde hep bir büyüme ve gelişme olmuştur. Ancak nedense ilimiz için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Etrafındaki illere kıyasla yeterli gelişimi gösteremediği gibi birçok konuda ya geriye gidiyor veya yerinde sayıyor. Örneğin birçoğumuz hatırlamıyor olsa daeskiden Ağrı’da biri süt, biri tuğla, iki tane de un fabrikası bulunmaktaydı. Bugün saydıklarımızdan hiç biri yok.
Araştırmalar ulaşımdan altyapıya, eğitimden sağlığa, dışticaretten teknolojiye, kentsel dönüşümden şehirleşmeyebirçok alanda ilimizi son sıralarda gösteriyor. Bu yüzden,ilimiz Sosyal Yaşam Endeksinde 81. Sırada yer alıyor. Bunun anlamı şu; Ağrı hem dışarıdan gelen memurların hem de imkânı iyi olan kendi insanlarının kalıcı yerleşmekistedikleri/isteyecekleri şehirlerden biri değildir.
Düşünün yedi yıl yapılmasını beklediğimiz hastane hizmete girdiğinde il nüfusunun artışıyla artık şehrin sağlık sorunlarını çözme kapasitesini kaybediyor. Önceleri “Ağrı’da doğup Erzurum’da ölüyoruz” diyen vatandaşlar, şimdi ise “Ağrı’da doğuyor ya Erzurum yâda Van’da ölüyoruz” diyorlar.
Ülkenin tamamında kullanıldığı halde on yıl boyunca sürekli talep ettiğiniz doğalgaz hizmetine kavuşuyorsunuz, birde bakıyorsunuz ki ülkenin en fakir iline en pahalı doğalgazı reva görülüyor.
Ölüm yolu olarak da bilinen Hamur Deresine alternatif olarak düşünülen 79 kilometrelik Hamur- Tutak-Patnos yolu yaklaşık 10 yılda ancak bitiyor. Oysa dünyada çift tüp olarak inşa edilen en uzun 3'üncü karayolu tüneli olan Ovit tüneli nedense dağlar delinerek 3,5 yılda tamamlanabiliyor.
Nüfus artışı hesap edilmeden yapılan yollar kısa sürede yetersiz gelince trafik problemi ve doğru bir şehir planlaması yapılmadan rastgele dikilen binalar devasa bir otopark sorununa yol açıyor.
Yapılması programa alınıp ödeneği hazır olan yeni adliye sarayı ve emniyet müdürlüğü binalarının temellerinin atılmasıyaklaşık dört yıllık bir zaman kaybından sonra gerçekleşiyor. Altında yatan neden ise siyaset kurumunun yer belirleme konusunda birbiriyle uzlaşamamaları oluyor.
Peki, neden ağrıları bitmiyor ya geriye gidiyor veya yerinde sayıyor Ağrı?
Öncelikle şunu söylemek gerekir. Bir memleketin gelişimi için idarecilerinin yetkin, dertli ve duyarlı olması kadar, halkınında sorumlu, gayretli ve özverili olması elzemdir.
Birileri; sürekli yalan, dedikodu, haset ve iftira üreterekilimizin sosyal ve ekonomik sermayesini dışarıya kaçırıyorsa. Şehrin katma değer üreten yetişmiş kaliteli insanlarının gerek bulunduğu konumdan aşağı çekerek gerekse pasifize ederek önlerini kesiyorsa.
Birileri; Rantları kesilmesin diye “küçük olsun benim olsun”deyip şehri dar bir kalıba hapsedenlere kapıları açıyor ve iltimas geçiyorsa. “Liyakatli olması önemli değil, yeter ki bizim adam o koltuğa otursun” diye kurumları kalitesiz ve kalibresizlere teslim ediyorsa. Şehrin kaderinin üzerine çöküp halkın menfaatini değil de kendi lobi, klik ve teşkilatçıkarlarını gözetiyorsa.
Birileri; İşini iyi yapanların değil de sorgusuz itaat edenlerinve işleri kılıfına uyduranların terfi alıp iş başında olmasınısağlıyorsa. Yerel esnaf fahiş kiraların, bankaların ve vergilerin altından can çekiştiği halde kurumlarda kendine yakın komisyonculara ve çantacılara cirit attırıyorsa.
Birileri; Memleketin menfaatini partisinin, aşiretinin, camiasının ve ekibinin çıkarları için rahatça feda edebiliyorsa. Enerjisini toplumun refahı için değil de kendi cebi, siyasi ikbali, oturduğu koltuk veya aldığı/alacağı ihalelere harcıyorsa.
Ve tüm bunlar yaşandığı halde; Yetkili-yetkisiz, amir-memur, köylü-şehirli, genç-yaşlı, kadın-erkek herkes üzerine düşen sorumluluğu almıyorsa. Basın eksik, hata ve yanlışları yaz(a)mıyorsa… Yazarlar, Aydınlar, Âlimler ve Kanaat önderleri susuyor ya da ciddiye alınmıyorsa… STK’lar, Odalar, Birlikler ağrısı bitmeyen şehrin vicdanı ve sıkıntıları biriken toplumun sesi olmuyorsa…
Bu şehirde ne hepimizin muzdarip olduğu ağrılar biter, ne de hak ettiğimiz toplumsal yaşam koşullarına ulaşırız.Unutmayalım ki toplum olarak yaşadığımız maddi ve manevi tüm ağrıların tedavisi ancak söylem ve eylemde topyekûnsamimi fedakârlıklar yapmamızla mümkün olabilir.