Kerem Engin

QURBANA ZARÊ XELQÊ BIN!

Kerem Engin

QURBANA ZARÊ XELQÊ BIN!

MİLLETİN ÇOCUĞUNA KURBAN OLUN!


Keder ve sevinçlerimizi toprağına ektiğimiz, caddelerinde hayallerimizi kurduğumuz, yazın tozunu kışın ayazını yediğimiz bu şehri daha yaşanır kılmak hepimizin arzusudur. Öyle ki ayrı ayrı hangimize sorsalar muhtemeldir cümlelerimizin çoğu aynı acıları içerecektir. Dertlerimiz, sıkıntılarımız ve eksiklerimiz bir olduğu gibi sitem ve şikâyetlerimiz de aynıdır. Geçen gün adı Xatûn olan yaşlı bir teyzemiz hastane dönüşü ziyaretimize geldi. Dile getirdiği şikâyetler birçok şeyi özetliyordu.

Xatûn teyze çileli hayatın yüzünde bıraktığı kırışıklar ve kederden yorulmuş kırık bir ses tonuyla söze, “Xwedêqebûl neke!” “Allah kabul etmesin!” diye sitemle başladı. Sonra, “oğlum niye burası şehir değil mi? Hastanede her bölümün doktoru yok, doktor olsa da günlerce sıra bulamıyoruz. Acil bir hastamız olunca hemen Erzurum’a git diyorlar. Ama imkânı olan var olmayan var.”

Devamında önce derin bir ah çekti, “yê me qûrbanazarê xelqê bın”, “bizimkiler milletin çocuklarına kurban olsun” dedi. Ve acı ama esaslı sorularla devam etti, “oğlum biz neden diğer memleketlerden böyle gerideyiz? Onların şehirlerine güzel hizmetler yapılıyor, insanlara değer veriliyor gençleri iş buluyor. Niye bizim seçtiklerimiz diğerlerinden geri kalıyor? Yukarıdakiler bu halimizi hiç görmüyor mu? Seçim zamanı bizi hatırlayıp kapımıza gelenler, sıkıntılarda neden bizi unutuyor? Diye sıraladı. Esasında şikayet ettiği şeyler ve beklentileri gayet sıradan ve yapılabilir işler. Ama gelin görün ki sorumluluk makamında olanların ihmal ve umursamazlığı… Kurumların plan, proje ve yatırım oluşturacak vizyonasahip olmaması… Halkın kendi ihtiyaç ve talepleri için birlikte hareket etme bilincinden uzak olması Ağrı’larımızın büyümesine sebep oluyor.

Tabi gariban teyzeme şehrin gelişimi ve insanların rahat yaşayabilmesi adına neler yapılabileceğine dair bir şeyler ifade etmek için;

-Memleketi gerçekten kendisine dert edinen, insanını seven, halkın sorun ve sıkıntılarından haberdar olan siyasetçi ve bürokratlarımız olmalı,

-Şehrimizin kalkınması ve refah seviyemizin artması için yatırım kararlarının verildiği bakanlıklarda şehrin ve halkın menfaatlerini koruyup kollayacak güçlü bir lobimiz olmalı,

- Başta mülki idare olmak üzere, Siyasal aktörleri, Belediyeyi ve Kurumları kaliteli ve kalıcı hizmetler üretmeye zorlayacak etkili bir Sivil Toplum ve cesur bir Basınımız olmalı,

-Memleketin derdini öncelikli meselesi gören, şehrin ve toplumun kalkınması için tüm farklılıkları bir kenara bırakıp fikir ve düşünceleriyle insanları ortak akılda buluşturabilen yazar, çizer, fikir adamı ve kanaat önderlerimiz olmalı dedim… Devamında ise

Ama maalesef öyle talihsiz bir durumdayız ki,

Birçok bürokrat adeta buradaki görevini ya daha iyi bir yere tayin olmak için sıçrama tahtası ya da asaletini tasdik ettirmek için bir acemi birliği olarak görüyor. Siyasilerimiz daha çok hizmet üretmek yerine bir dahaki seçimlerde tekrar aday gösterilmek için suya sabuna dokunmayıp parti ve liderlerini zorlamamayı tercih ediyor.

Güçlü bir lobi oluşturmak için şehrin donanımlı bürokratlarını merkezi yerlerdeki kilit noktalara getirmesi gerekenler, yarın siyasette rakibim olur fobisiyle onların ayaklarını kaydırıyor.

Toplumsal vicdanın sesi olan Sivil Toplum hem kasıtlı olarak muhatap alınmıyor, hem de şehrin eksikleri ve halkın ihtiyaçlarını dile getirmek için birlikte samimi bir mücadele vermiyor.

Halkın ekseriyeti ya partizanlık yapıp hizmet üretmeleri için seçtikleri siyasilere toz kondurmuyor. Ya da toplumun genel menfaatlerini savunmak yerine bireysel hesaplar peşinde koşuyor.

Memleketin gözü kulağı olan, halkın ihtiyaçları için eleştiri ve önerilerde bulunmaya çalışan Basın bir yandan itibarsızlaştırılmaya, diğer yandan sindirilip susturulmaya çalışılıyor.

Memleket için en önemli değerler olan yazar, çizer, sanatçı, aydın, akademisyen ve kanaat önderleri değersiz görülüp muhatap alınmıyor dedim.

Xatûn teyze söylediğim birçok şeyi anlayamadığını belli ettirse de son ana kadar beni sükunetle dinledi. Ardından kendine has o güzel üslubuyla derdimizi özetleyen şu cümleyi kurdu, “Kurê min, ez nizanım. Bıra wekilê me belediye başqanên me, yöneticiye me Xwedê bitirsin. Destêxwe bidine ser wijdana xwe rind bixevitin. Ev mileta günehe!

“Oğlum ben bilmiyorum. Vekillerimiz, Belediye Başkanlarımız, Yöneticilerimiz Allah’tan korksunlar. Ellerini vicdanlarına koysunlar iyi çalışsınlar. Bu millet günahtır…

Yazarın Diğer Yazıları